14 Eylül 2013 Cumartesi

akıllı telefonlar üzerine..

Küçük, tatlı bi dokunuşla başlamıştı aramızdaki ilişki. Bi elektirikleştik, bi bişe oldu baa.. Tuş kilidini şöyle bi sürükledim şifre sordu, telefonum benim olmadığı, bi kaç dakikalığına bana bırakılan boş, yeni bi telefon olduğu için kurcalamak istemiştim sadece.. Sonra verdim sahibine falan.
O günden sonra ister istemez hep onu düşünürken yakaladım kendimi.

Hayat bu ya mevcut akıllı ama zamanın şartlarına göre artık yavaş telefonum beni yarı yolda bırakmaya başlamıştı.
Ben de gittim ısırılmış elmayı aldım. Kıydım paraya, girdim takside aldım..

Bunun ötesinde belirtmeliyim ki, yıllarca ipod, iphone kullanmak için kendini paralayanlara, bin bir zahmet ve borca girip bu markanın ürünlerini alanlara gıcık olmuş, etiket meraklısı değilim ben diyerek elimi sürmemiştim yasak elmanın ürünlerine :) ciddiyim elime bi ipod bile almadım. Alınca da böyle oldu işte.

Neyse, zaten bi akıllı telefon kullanıcısı olarak aylak sosyal medya kullanıcılarından olduğum için çok büyük bi değişiklik yaşamamıştım. Ama telefonun hızı, kamerasının kaliteli ve hızlı çekimi, her konuda telefonu yavaşlamadan kullanabiliyor olmam, antrenmanlarımı yaparken bile artık zaman yönetimimi ona bırakmam.. inanılmaz farklardı benim için.
Aman efendi yolda yürürken çat diye bişey görüp, foto alabilmem, tatlış tatlış müzikler indirip dinlemem, her spor yapan tumblr kızı gibi aynada kendi fotomu çektiğimde fotoda onun tatlış elmasının da çıkması falan..
Ne güzel duygular, çok materyalist katılıyorum ama öyle.
Öyle ki instagramı daha aktif kullanan bir insan olmuştum. Utanmasam foursquare ı da aktif bir şekilde kullanacaktım sanırım :) Pek sevmediğim bi konu her gittiğim yeri raporlamak, neyse..


Tabi ki bu mutluluğum uzun sürmedi. Bir haftasonu tatilde üzerine su döküldü.
Sabah bir denedim açılmadı, iki denedim açılmadı. Elim o üst tuşta, boğazıma bişi takıldı. Telefona "kızııım, kendine gel, uyan" derken buldum kendime şahidim de var :)

Tatilin ortasında gitmesi keyfimi zaten kaçırdı, bir de tatilden döndüğümde ne yapmam gerektiğiyle ilgilenmem gerekecekti.. Neyse ilgilendik, sıfırı gelecek bikaç haftaya yurtdışından, o kısım çok daha uzun bi hikaye. Eski kamerası bile olmayan kapaklı bi telefonla idare ediyorum şimdilik :) Sudoku var içinde. Hiç yoktan iyidir.
Ben bu arada yaşadığım boşluğa değinmek istiyorum.


İnanın başkalarının whatsapp bildiri sesini yada telefonun normal biri aradığında çalma sesini(genelde herkes aynı melodileri kullanıyor) duydukça içinizde bi üzüntü dalgası oluşuyor, öküze dönüşüp laaaps diye oturuyo göğüs kafesinize. Sonra o sesin sahibine bi gıcıklık efenimnesölim bi vay şanslıpiş bakışları.. telefonu sağlam ya, dünyanın en suçlu insanı sanki.

Twitter'ı takip etmediğiniz için güncel haberleri 3 gün sonra facebook yada bakıyosanız gazete sitelerinden öğrenmeniz mi desem, whatsapptan size yazanlar, ulaşamayanlar mı desem, canınız sıkıldığında açıp bi cadycrush oynayamamanız mı desem, ah bugün tabata workout yapayım dediğinizde artık time maker app kullanamayacağınızı farkettiğiniz anda hevesinizin kaçması ve koşmaya karar vermeniz mi desem. Ah unutmuşum Runkeeper da yok artık padometre de almadıysanız sayılardan arınıp, ne kadar koştuğunuzu bilmeden koşarsınız. Zaten tüm bunlardan sonra burdan Tekirdağ'a kadar ağlaya ağlaya koşmak istersiniz :)

Öğle yemeklerinden sonra terasta oturup kahvelerimizi beklerken herkesin eli telefonlarına gidiyor, başlar 45 derecelik açıyla öne eğiliyo ve bum, TRANS hali. Hey hey hey diyorum yaa konuşalım olum nabıyonuz..
Vuu epik bişey oluyo o anda, kendi görüntüm gözümün önüne geliyo, ben de böyleydim 2 hafta önce diye..

O kadar kötü bir şey olduğunu farketmem 1 haftamı aldı. Nasıl ya dedim. Öküze tapsam daha iyi, ısırıklı elmaya tapınıyomuşum.. Olmadı böyle, yakışmadı..

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar hakkaten.. Avcundayız resmen. Bu arındırılmış halim az sürecek. Geri gelecek sonuçta ve yine kanlı canlı zombilerden biri olacağım sanırım.

Suç elmasında değil işte, yan ona mal etmemek lazım (Bu da inkar kısmı) :)

Neyse.. O tatlış akıllı telefonlarınıza iyi bakın, dikkatli olun, üzmeyin onları.. aşk acısı gibi amk.

4 Kasım 2012 Pazar

Cennet'te Seks

Dikkat lütfen;

Bu bir fetva değildir. 


Twitter'da biri paylaşmış aşağıdaki fotoğrafı. Aklıma milyonlarca soru, dilime onlarca eleştiri geldiği için yazıya dökeyim dedim. Belirtmeliyim ki hiç araştırmadım gerçekliğini, ateist de değilim :D % vakit namazında kusursuz bir mümin de değilim dürüst olmak gerekirse.Aslında din konusunda cahilim hatta. Dolayısıyla yerli yersiz çok soru sorabiliyorum. Ya da eleştirebiliyorum. Lütfen ciddiye almayın :) Gülün geçin.



Öncelikle seks ve cennet fikriyatının aynı frekansta olması çok şaşırtıcı kanıksatıcı falan. O kadar günahtı, yanacağızdı, atın ölümü arpadan olsun diyoruz ama cennette 72 kadın diyoruz kişi başına burada adamlar aynı anda 2 kadının hayalini kurarken ve zor ihtimailer dahilinde bulabiliyorken, parası olan konuşuyorken.

Burada iyi kul ol söz sana cennette 72 kadın. Tam mümin isen günde 100 bakire senin. Korkma evlat sana da 100 erkek gücü verilecek. Nasıl :) Bir de kuşun hep uçacak bebeyim. Evet bu kampanyaya istinaden fani hayatında iyi bir insan, ibadetlerini yerine getiren imanlı bir kul olmanı bekliyoruz. Hadı öptük.

Kampanya varmış gibi. Bu düşünce mi bizi iyi bir mümin olmak için teşvik edecek ama aklım almıyor. Sabahtan akşama kadar cima ne demek yahu.

Bunları da geçip değişik sorunsallara yöneliyor insan aklı.

Erkeğe verilen kadınlar da ölmüş cennete gitmiş kadınlar mı, yoksa cennete ait varlıklar mı? Niye sürekli bakireleşip aynı acıyı binlerce kez 5 erkek gücünde bir adam altında kıvranırken yaşıyorlar. Canları yanmıyor mu. Ya da o nasıl bir fantezidir yav en başta sorulması gereken :S Niye bakire kadın? Bakirelik niye var. Bozulup bozulup tekrar bakirelişiyorsa masumuyet bu işin neresinde. Bekaret masumiyet demektir. Bilmiyordum açıkcası islamın kanlı fantazilere normal baktını.


Hadi bunları da sindirdik. En tatlı soruya geldik.

Arkadaş niye kadınlara sadece bir erkek. Bana ne kaç erkek gücündeyse. Belki kadın İspanyol, İtalyan, Meksikalı, Rus, Alman tipli adamlar falan gibi çeşitlilik istiyor. Beli biri uzun saçlı, bışkın rock'n roll bir romantik olsun isterken diğeri de iri yapılı, atletik vücutlu, ellerini, ağzını bağlayan bir tip olsun istiyor. Hayır yani seks var ise bu kadar net bir şekilde, her istediğimiz olabiliyorsa bunlar da olmalı diye düşünüyorum.  Demek ki her şey seks yani olay bu.

Tamam bunu da kabul ettik, bu sefer de ortada haksızlık var.

Niye erkeklere 100 kadın (bakın bakireliğe değinmiyorum bile). Niye? Neden? Niçin?
Versinler bir kadına da 100 kadında olan doyumsuzluğu, şehveti cartı curtu. Al sana mükemmel realistik manken :D

Hepiciğini de geçtik. Ana fikir şu olarak çıkmıyor mu?

Kadınlar acı çeksin, az ile yetinsin, hatta hadisin oradan. Acaba ölen annelere de aynı şartlar mı geçerli. Hani cennet anaların ayakları altında falan muhasebesi.

Ben cenneti sadece sanattan, meyvelerden, doğanın güzelliğinden ve sevdiklerimizle beraber olmaktan falan alınacak zevklerle hayal etmiştim oysaki...

Aaa hakkaten diyelim cennete gittik, sevdiklerimiz orada, kocamız, sevgilimiz de tabi.. Ne yanı şimdi o alacak en az 72 kadını la push la pomba diye dans ederken ben de bunu umursamayıp 5 erkek gücünde bir mutant ile mi beraber olacam.

Buna verilecek cevap da hazırdır kesin. Ruhani bir tavırla; "Orada kıskançlık gibi duygulara yer yok evladım." Vay arkadaş kan görmek var kıskançlık yok. Sevgi, aşk, şehvet, tutku var kıskançlık yok.
Piii bu neb biçim bi iştir ya. Hayattan soğudum yemin ederim.

Allah!ımm ironilere battım!!

Hep derlerdi din hakkında çok düşünme, sona ulaşamayacağın için kafayı yersin. Al işte?!

Demem o ki cennetin buradan tek farkı her bir cinsi münasebettin meşru oluşu :)
Hee evet bu kadar dar bir pencereden bakıyorum. Bekaretin hesabını yapmışlar, penceremi ancak bu kadar genişletebildim.

ay lav dis geeyyyym :)

18 Eylül 2012 Salı

Mantık da neymiş, bilakis saçmalıklarımız devasa.



Facebook eski popülaritesini kaybetmiş stand by ışığını yakmışken yeni akımımız tweet atmak. Mantıklı, mantıksız, lakayt, ciddi, pesimist veya optimist, aşk acılarıyla harmanlanmış veya realizmin dibi, komik veya 4. Sınıf komik, yazmayı bilen, bilmeyen hebele hübele diye devam ediyor. Resmen toplumun nabzını tutuyor şuanda. Biri bir etiket yazıyor, ülke gündeminde 1. Sıraya oturuyor etiket. En çok hükümete fırça atılıyor o etiketlerde. Milyonlar yazıyor falan. E devlet ne yapsın, baktı insanlar düşünüyor, düşündükçe yazıyor, yazdıkça azıtıyor, devlete dil uzatıyor. Dedi bunu sansürlemeli. Bir o mu ki..

Yerel bir radyoda yayın yapan dj kız bulunduğu yörenin aksanıyla konuşuyor diye “Türkçe’yi bozuyor efendim” deyip saçma sapan uygulamalara girilir bu ülkede ama ülkenin en çok izlenen ulusal kanallarından birindeki programa çıkarılan Sırp asıllı hatun “İNANALMAZ” diye bağırırken Rtük kılını kıpırdatmaz. Değil Türkçe’yi bozmak kadın resmen katlediyor dili. Biz ırk olarak yabancı menşeili kadınları şımartmaya programlandığımız içün böyle oluyor demek ki..

Twitter kimilerine göre 140 karakterle hiç bir şeyin anlatılamayacağına inanılan sadece ego tatmini çerçevesinde gelişmiş bir sosyal ortam, kimilerine göre ticari bir reklam aracı, kimilerine göre de tamamen kişisel yorumların katıldığı, eski sevgiliyi iblis addetmiş, nutellaya tapanların yer edindiği, kah güldüren kah “Vatan, Millet, Sakarya” dedirten, mevcut sevilmeyen şahıslara laf sokuşturulan, iç dökülen, gündemden haberdar eden bıdı bıdı işte.

Neyse.. İnsanlar iyi kötü bir şeyler yazıyor paylaşıyor. Okumak güzel, eğlenceli. Bir de şahıslar gizlenebildiği için daha öznel, daha gerçek yazılanlar. Sırf yer bildirimlerinden ibaret insanlar da var, canlı yayın instagram ile aşklarını yaşayanlar da, yediklerinin, içtiklerinin, ayaklarının fotolarını çekip yollayanlar da.. Bu arada çok başarılı bir karakter analizi mecrasıdır aynı zamanda. İşverenlerin  işe başvuran adayları googledan sonra twitterda aradıklarını biliyor muydunuz. Yaaa.

Demek ki neymiş; Bana twitter hesabını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyimmiş. Huah J

Bu arada ben de burada tivitliyorum tık tık 

1 Eylül 2012 Cumartesi

modayla olan depresif ilişkim

 Ben de modadan anlarım canım.
Evet, bittabi anlarım. Yalnızca kafayı modaya takmadım ve mesleki yeterliliğim yok o konuda Jmodadan anlarım ama bu modayı takip etmem gerektiği anlamına da gelmez. Yani takip de ederim aslında çünkü ister istemez sezonda herkesin üzerinde aynı veya benzer kıyafetleri görmeye başladığınızda moda neymiş o sezon öğreniyorsunuz. Ünlü modacılar kimmiş mesela bilmem. He bi İvana Sert sayılıyosa biliyorumdur azıcık ucundan. O da kopyacı emek hırsızının teki.
 İşsiz kaldığım dönemde gün içindeki en büyük eğlencem “Bizimlasın, Bizimla deyılsın”  repliklerine küfüretmek, bu kadını niye hala ekranda tuttuklarını, Türkçe’mizi nasıl da kirlettiklerine saydırmaktı. Bu eğlencelerimin arasında bir programa İvana üzerinde gri yada füme olacaktı bir elbiseyle ayağında da kırmızı rugan stilettolarıyla katıldı. “Ohaaaa” diyerek aptalladım. O kadar sade ve bir o kadar şıktı ki. Aynı zamanda da karizmatik.

Velhasıl-ı kelam giyinmekten anlarım, modayı da bana yakışacağını bildiğim parçaların izinde takip ederim. Ama şu bir gerçek ki her gün bugün ne giysem diye düşünenlerden değilim. Rahatıma o kadar düşkünüm ki giysi konusunda dekolte bile sevmem. Taşıyamam. Giyebildiğim en dekolte giysi omzu açıkta bırakan tişörtlerdir. Spor ayakkabılarımı bez ayakkabılarım.. Asla vazgeçemeyeceğim unsurlar. Babetler kadar rahatsız eden, dümdüz tabanıyla uzun saatler sonunda ayaklarımı ağrıtan başka rahat görünümlü ayakkabı yok. Benim de topuklu ayakkabılarım var, evet. Ama 11 saatimi onlarla geçiremem. Düşünün bir de iş çıkışı dışarıda takıldığımı. Tüm gün topuklu ayakkabı. Hiiiç şeyimde olmaz çekerim stensmitlerimi, kotumu, gömleğimi. Bitmiştir giyim meselesi.
Giyim konusunda görmekten hiç hoşlanmadığım durumlardan biri insanların kafaya taktığı renk uyumu meselesi. Bir insanın üzerinde ayakkabı ve üstü aynı renk olabilir. Ama ayakkabı, bluz, küpe, kolye, yüzük, çanta, kemer de aynı renk olursa getirin çöp kovasını kusalım beraberce. Düşünerek giyinmek başka, çok çok düşünerek başka. Obsesif insanlar. Gördüğüm ve kınadığım çok giyim hatası var. Gördükçe paylaşacağım.
Sevgiler J

31 Ağustos 2012 Cuma

5 liraya entelektüelim lan



Bazı moda unsurları vardır. Bir anda ortaya çıkarlar, yavaş yavaş bir çok kişide görmeye başlarsınız. Yahu dersiniz hiç tarzım değil ama ben de mi denesem.. diye düşünür dururken o moda unsuru alır başını tırmanır da tırmanır toplumun her yükseltisine. Bu sefer bir bakmışsınız o bir çok kişi olmuş herkes. Hiç sezdirmeden dış dünyadan gelen bir hastalık gibi herkesi ele geçirmeye başlamıştır ve siz nefret edersiniz ondan artık. Görmeye tahammülünüz kalmaz. Eleştirirsiniz, eleştirmekten yorulursunuz. Tüm Reklam panolarında bile mankenler o unsuru giymiş/takmıştır. Ünlüler kullanıyordur. En yakın arkadaşınız bile ele geçirilmiştir Ya Rabbim kabul gibi.

Evet, çakmasıyla gerçeğiyle ray-ban never hide kemik gözlüklerden bahsediyorum. Güneş gözlüğünü kullanırsanız karizmatik, renkli çerçeveli güneş gözlüğünü kullanırsanız marjinal ve havalı, sadece siyah çerçeveli numaralı gözlük olarak kullanırsanız da entelektüel olursunuz. Bakın bahsettiğim sadece bir gözlük. Ne bir kıyafet parçası, ne bir kitap, ne bir ideoloji. Bijuterilerde 5 liraya kadar inmiş fiyatları, her rengi mevcut.



 Paraya kıyan orjinalini alıyor 400 küsür liraya. Gerçi fiyatı konusunda emin değilim ama ne zaman birileri bahsetse rakam 400’den aşağıda olmuyor. Aralarındaki tek fark da bir tanesinin yan kısmında logo bulunması ki bu bile taklit edilir cinsten.
Cam kalitesine girmek istemiyorum şu an. Mesele ultraviyole filtreli gözlük kullanmaksa çakmaların gözlerde işi ne. Burada gözlüğün şemaliyle ilgilenildiğini hepimiz biliyoruz.



Benim tercihim bu sezonun modası olan cat-eye gözlüklerden olmuştur kendimi bildim bileli. Fakat gözlük kullanmayı mecbur kalmadıkça sevmediğim için almadım. Alırsam klasik bir cat-eye olacak tercihim. He mesela bu da bir moda unsuru oldu bu yaz. Ama nedir. Orjinaldir ve tek bir markaya mal edilmemiştir, çocukluğumdan beri hayalini kurduğumdur vs..





İşin özü ray-ban kullananlara gıcığım arkadaş. :)

Sevgiler..




Allah’ım o nedir?


Bu insanların sana hiç saygısı kalmamış ki kendilerine emanet edilen o bedene gerekli özeni göstermedikleri gibi yarattıkları o iğrenç  görüntüyü aleniyete döküyorlar.
Evet bebeyim konumuz selülit..

Biz kadınların derdi, sıkıntısı hiç bitmez. Klasik olarak efenim ne söylim ağdaydı, manikürü pedikürüydü, doğumuydu, çocuk büyütmesiydi, iyi bir eş, süper bi ev hanımı, kariyeriydi, saçıydı, makyajı ve giyim sorunsalıydı diye sıralayabileceğim onlarca sorun varken doğanın bize bahşettiği hormonların diğer bir güzelliği olarak selülit kendi kulvarını oluşturmuş, almış yürümüş..

Geçtiğimiz haftalarda hava biliniyor ki çok sıcaktı. Buna istinaden de iş yerinde şort giyimi tavan yaptı. Buraya kadar problem yok. Fakat gözüme bir hanım ilişti ki akıllara zarar. O ince bacaklara o selülit öyle bir yerleşmiş ve sarkık bir görüntü oluşturmuş ki bacaklarını tutup sıyırsak aşağı doğru akar mı acaba diye düşünmekten kendinizi alamazsınız.  Hem o nasıl bir özgüven yahu. Hiç mi aynaya bakmıyorsun, kendini gözlemlemiyorsun. Bıngır bıngır dolaşmalar ortalıkta. Ve bu hanım hiç kilolu değil. Dedim ya olay beslenme ile alakalı. Yahu hepsini geçtim selülitin olur, olur da bunu biz insanlara göstererek ne hakkında “öaaghhk” dedirtirsin, ne de vücuduna ne kadar kötü baktığını ifşa etmiş olursun.

Biz Türk kadınları olarak tembelliğe o kadar yatkın bir cinsiz ki, değil spor yapmak sağlıklı beslenme ile bile ilgilenmiyoruz. Bir kadın gösterin bana insanlara koçluk etsin, yönlendirsin. Ebru Şallı’yı konu dışı tutuyorum. Kadın bir model olarak kesinlikle faydalı bir çizgide ilerledi ve devam da ediyor.

Selülit ile ilgili ona engel olabilecek tek şey “Sağlıklı Beslenme” sevgili bayanlar. Kilit anahtar bu.
Ev hanımlığını çocuk büyütmek ve envai çeşit hamur işi yapabilmek olarak görenlere bu sözüm.

Koladan vazgeçin, kahveyi sade için, rafine edilmiş gıdalardan uzak durun, hidrojene bitkisel içerikli hazır yiyecekleri tüketmeyi  bırakın. Bunlar bisküvinin her çeşidi (light ürünler de dahil), çikolata, gofret, cips gibi gibi.. Çikolatayı bırakın gibi bir cümle kurabileceğim en son cümledir. Ama tercihinizi bitterden yana ve günde en fazla 20 gr olacak şekilde yaparsanız tatlı krizinizi aşmış olursunuz. Beyaz un içerikli her şey. Bitirin. Çıkarın hayatınızdan. Bol bol değil ama her gün mutlaka meyve tüketin, lifli gıdalar tercih edin. Ve en güzel tavsiyem kahve üzerine kurulmuş yabancı menşeili ünlü markaların bol kremalı, şuruplu büyük boy kahvelerini  terkedin. Hepsi göbeğinize ve basenlerinize iniyor. Bu arada  selülit göbeğinizde bile oluşabilir.

Demem o ki vücudumuza özen göstermeli, sağlıklı beslenmeli, iradesiz isek bunları başaramıyosak da oluşan o portakal kabuğu görüntüsünü kendimize saklamalıyız. Yoksa insanlar bizi ayıplar, kusmuklar. Hadi öperim..

29 Ağustos 2012 Çarşamba

nacizane

Bir kadın hayal edin;
Dengesizlik abidesi
Bir an Polyanna’yı içine kaçırmış kadar saf başka bir an dedektiflere taş çıkartacak kadar şüpheci, hatta fesatlık derecesinde senarist, her an herkesten her şeyi bekleyebilen, felaketlere tellallık yapan bir hatun
“Herkesi olduğu gibi kabul etmeliyiz”i savunurken tam o anda önünden geçmekte olan uzun, ince bacaklı, dondurma topu kıçlı ecnebi mankenlere dişlerini gıcırdatarak “go hom beybi, go hom” fısıldayan
Olduğundan 5 yaş genç gösteren
Kendisini seven ama bunu kendisine bile göstermeyen
Doğru adamı bulduğuna inanan, tutkuyla bağlandığı adamı deli gibi kıskanan
kız tribi yapmaya hakkı olduğuna inanmayan
feminizmi savunmayan, kadın-erkek eşitliğine inanmayan
futboldan gram anlamayan, futbolun konuşulduğu ortamlarda ortamdan kendini izole eden
yemek yapmayı bilmese de çaktırmayan, işine gelince yapabilen
gereksiz yere ev işi, temizlik yapmaktan nefret eden
burger veya mac şubelerinde sipariş verirken gelen “bir boy büyük olsun mu?” sorusuna gıcıklığına “hayır” diyen
modadan hiç anlamayan ama modayla ilgili mecmualar okumaktan zevk alan
fitness mankenleri görüp hiç olmadığı kadar motive olmuş bir halde fitness ve sağlıklı beslenmeye gönül vermiş ama bunu Nutella’ya nasıl açıklayacağını bilmeyen
uzaylıların insan formunda olduğuna inanan ama Ay’a kesinlikle ayak bastığımıza inanmayan
herkes gibi yalan söyleyen, kendi söylediği yalanı unutup bi daha o konuyu açmamaya çalışan
resim çizebilen ama bunu sadece yakınlarına özel tarihlerde hediye olarak yapan
yaratıcı olmayan ama gözlemle-sorgula-eleştir düsturunu benimsemiş
dırdırdan nefret eden ama genetiği gereği söyledikleri çok anlamlı ve gerekli olsa da resmin bütününe bakıldığında dırdır yapmış olduğunu görebilen
çikolataya alternatif daha sağlıklı bişeyler arayıp bulamayan, İsvçreli bilimadamlarını, bilimkadınlarını, İsviçre’nin topunun bu konuya el atmaları gerektiğini düşünen,
hırstan nasibini almamış, rekabete sırf üşendiği ve olası yenilgilere maruz kalmamak için, iddialara olayın sonunda göt olmamak için girmeyen, bu yüzden bilmediği konuda ahkam kesmeyip bilmediğini direk söyleyebilen
kendisini öven, alçak gönüllü olmayan insanlara gıccık,
özgür olduğuna inanıp buna engel olan detayları geçici handikaplar olarak gören,
her sabah müzik dinlemeden kendisine gelmeyen,
brokoli hastası
dedikoduya bayılan
misafir ağırlamaktan hoşlanmayan
mutluluğu eve gidip direk çok kullanılmaktan sarkmış, lekeli pijamalarını giymekte bulan
özgürlüğüne fazlasıyla düşkün ama bir gün mutlaka anne olmak isteyen ...